
“Buralarda yaşamak, bir zakkum çiçeğinin betonu delip var olmaya çalışması gibidir.” — Şeyhmus İnal
Bir Mahalleden Başlayan Sessizlik
Siverek’in Esmer Çayı Mahallesi’nde, Uras Sokak’ta büyüdü Şeyhmus İnal. Bazalt taşlı toprak damlı evlerin gölgesinde, sarı saçlı, küpeli bir çocuk idi. Ama daha çocukken bile, yüreğinde taşıdığı şey sıradan bir çocukluktan fazlasıydı. O, Kürtçe konuştuğu için azar işiten çocuklardan biriydi. Herkesin bakkal Xal Emine’nin önünde top oynadığı günlerde, o içten içe bir sessizliğe kulak kesiliyordu: susturulmuş bir halkın sesine.
İstanbul’a Açılan Bilinç Kapısı
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdiğinde, sadece hukuk öğrenmeye değil, kendi halkının tarihiyle yüzleşmeye de başladı. 1980’li yılların ikinci yarısında, 12 Eylül’ün yarattığı suskunluk çözüldükçe, Kürt gençliği üniversitelerde yeniden uyanıyordu. O da bu uyanışın bir parçası oldu. Kürt kimliği artık onun için bir utanç değil, bir onurdu. Kürt olmak, bir halkın inkârına karşı hukuku, vicdanı ve dili savunmak anlamına gelmeye başlamıştı.
Onun için hukuk artık sadece adaletle değil, kimlikle ilgiliydi.
Bir Cenazeyle Dönülen Toprak
1990 yazında, stajını yeni bitirmişken, babasının ölüm haberiyle sarsıldı. İstanbul’dan Siverek’e döndü. Dönüşü zorunluydu ama kaçış değildi. O gün, sadece ailesine değil, halkına da döndü. İki kız kardeşi vardı, hiçbiri okuyamamıştı. O ise ailenin ilk ve tek üniversitelisiydi. Babasının yokluğunda ailenin yükünü üstlenmekle kalmadı; aynı zamanda halkının yükünü de omuzladı.
Siverek’te Hukukla Direniş
Siverek, devlete sadakatle bağlı görünen ama Kürt kimliğini her an içinde taşıyan bir coğrafyaydı. Bu iki uç arasında sıkışmış bir halkın ortasında, Şeyhmus İnal bir denge kurmaya çalıştı. Ne sistemin adamı oldu ne de yalnızca karşı çıkmanın peşine düştü. O, Kürt davasını hukuk yoluyla taşıdı, sessiz ama kararlı bir mücadele verdi.
Sembolik bir dava açtı: Siverek’in il yapılacağına dair verilen ama tutulmayan siyasi sözler için. Bu dava, bir şehrin hak mücadelesi görünümünde olsa da, aslında Kürtlerin onlarca yıldır süren “gasp edilmiş haklar” mücadelesinin küçük bir yansımasıydı. Kürtlerin “vaat edilen ama hiç verilmeyen” kimliği gibi, Siverek’in il olma hayali de hep ertelenmişti.
Ve o bu hayali, mahkemeye taşıdı.
Kürt Halkının Hukukçusu
İnsan hakları onun için evrenseldi; ama en önce Kürt halkı için gerekliydi. Çünkü hak ihlallerinin en ağırını yaşayan Kürtlerdi. Kadınlar, köy boşaltmalar, anadilde eğitim yasakları, gözaltında kayıplar, işkenceler… Bütün bunların ortasında, o hep oradaydı. Kimi zaman bir ailenin avukatı, kimi zaman bir mağdurun şahidi, kimi zaman tek başına devletin karşısında duran bir savunucuydu.
2020 yılında, bir bahar sabahında, sosyal medya hesabından bir zakkum çiçeği fotoğrafı paylaştı. Altına da şu notu düştü:
“Buralarda yaşamak, bu çiçeğin betonu delip yaşamaya çalışması gibi zordur.”
Bu, belki de onun hayatının özetiydi. Kürt halkı gibi, o da baskının ortasında dimdik yaşamaya çalışıyordu.
Gözaltı ve Susturulamayan İnanç
Aynı yılın yazında, Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı gizli bir soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Sebep, hak mücadelesiydi. Kürt kimliğini savunmasıydı. Zaten bu coğrafyada Kürtlerin haklarını savunmak, çoğu zaman yargılanmayı göze almak demekti. Ama o yılmadı. Çünkü o, hukukun sadece mahkemelerde değil, vicdanda da inşa edilmesi gerektiğine inanıyordu.
Bir Ölüm, Bir Hafıza
31 Mayıs 2020’de Karacadağ yolunda geçirdiği trafik kazasıyla hayata veda etti. İsmail Sarısaç’ın aracıyla çarpıştı; kazadan Sarısaç kurtuldu, o ise kurtarılamadı. Ama ölüm bile onun adını, sesini, mücadelesini silemedi.
CHP’li Sezgin Tanrıkulu onu “bir halkın avukatı” olarak andı. Şanlıurfa Barosu, “adaletin sesi” dedi. Ama asıl ağıt, Esmer Çayı Mahallesi’nde, Kürtçe ağıtlar eşliğinde yandı. Çünkü o sadece bir avukat değil, bir halkın sessizliğini dillendiren bir simaydı.
Geride Kalan Direniş
Şeyhmus İnal, ne bir kahraman pozuna büründü ne de mücadelesini yüceltti. O, sade yaşadı, onurlu direndi. Geriye, sadece kazandığı davalar değil, bir halkın hukuk içinde görünür kılınması için verdiği mücadele kaldı.
Ve belki de en çok şu soruyu sormamıza vesile oldu:
“Hukuk, halkını inkâr eden bir devlette gerçekten ne kadar adildir?”
Şeyhmus İnal’ın yaşamı, Kürt halkının inkâr edilmiş kimliğinin hukukla görünür kılınması için verilen bir ömürlük mücadeleydi. Onun hikâyesi, bir halkın sesi olmanın bedelini sessizce ödeyenlerin hikâyesidir. Ve bugün, onun adına açılacak her kitap, konuşulacak her kelime, bu mücadelenin sürmekte olduğunu gösteren bir izdir.
Yorum bırakın